Sana hoşçakal demeye geldim, sen yoksun, iyi ki yoksun. bütün gün sokaklarda, amaçsızca dolaştıktan sonra yapayalnız, boş, hiç dolmayacak bu eve geldim. eski bir daktilonun, plakların, boş bir yatağın insansız, hiç giyimeyecekmiş gibi duran askıdaki elbiselerin resimlerini çektim. Bu evde yalnızlığın nasıl olduğunu öğrendim. Seni çok seviyorum. Ama daha fazla kalamayacağmı hissediyorum. burası beni acıtıyor, sen beni acıtıyorsun çok fazla daya fazla dayanamıyorum. ne zamandır bu ilişkinin beni mutlu etmediğini, edemeyeceğini, daha az mutsuz olmak ve daha az mutsuz etmek için harcadığım onca çabanın da yetersiz kaldığını görüyorum. yalnız olduğum günler deniz kenarında yürürken düşündüklerim bunlardı.. çok kısa zamanda bir başka ilişkinin yıllarla gelemeyeceği yere geldik. hem de birlikte yaşamadan birlikte uyanmadan. her şeyiyle yaşansa belki güzel olacak bir ilişkinin yalnızca acılarını, imkansızlıklarını, güçlüklerini yaşamak mı yıprattı her şeyi, bilmiyorum...
kapıda bir anahtar sesi duymak istiyorum
senin içeri girmeni istiyorum aynı zamanda hiç girmemeni... ikisini de çok istiyorum, hava karardı, gitmem gerekmiyor ama gitmek istiyorum neden gitmek istediğimi, nereye gitmek istediğimi bilmiyorum. yazarın dediği gibi 'yaşam ilk kez korkutuyor beni' oysa, ne çok bekleyen var. Bekleyenlerle yaşanacak hiçbir şey kalmadığını hissediyorum sanırım bildiğim, tek başıma becerebildiğim pek az şeyden birini yapacağım:
Yolculuk, Hiç Bir Yere Doğru
Kürşat Başar |
|
|
|